Page 46 - Annonce Dergi | İzmir Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi
P. 46

çarpık bir gülümseme belirdi. Ama bir şeyler doğru değildi.
                                                               Ahmet  tam  yanımda,  benimle  aynı  yöne  bakıyordu
                                                               çünkü. O an bana tokat gibi çarpan farkındalıkla içim
                                                               paramparça oldu. Hareket edemiyordum. Uzun bir süre
                                                               sonra, Ahmet’in bana seslendiğini duydum. “Abla, çok
                                                               korkuyorum!  Hasan  nerede?” Ağladığı  sesinden  belli
                                                               oluyordu. “Hasan’ı bulalım Abla!”
                                                               Bense var gücümle eve uçmaya başladım. Nasıl hızlı
                                                               ama…  Anamları  uyandırmışım.  Ağladığımın  farkında
                                                               değildim.  “Hasan  nerede?”  diye  sordular  bana.
                                                               Hıçkırıklar arasında, aklıma gelen ilk yalanı alelacele
                                                               söyleyiverdim: “Deli Ahmet aldı götürdü!”
                                                               Ertesi sabah buldular Ahmet’i. Gece yolunu bulamamış.
        Çok  da  sesli  değildik  aslında.  “Tamam,”  dedim    Babam onu evden attı. “Deli değil, katil bu! Katil! Kardeş
        tereddütle. Kimse duymuşa benzemiyordu.                katili! Utanmaz zalim…”
        Ahmet de niye takılmıştı peşimize? Zaten yarım aklıyla   Kimse yuvamızın kapısında yatan Ahmet’i takmıyordu
        her  şeyi  mahvederdi,  şimdi  her  şey  bitmiş  Hasan’la   artık. Başta inatla, gittiğimiz ışık topundan söz ederdi,
        keşiflerimize gelmişti sanki sıra. Keşke gitse ve bir daha   sonra  diğer  yavrular  onu  taşlayınca  ağlayıp  susardı.
        hiç gelmeseydi… Bir an acımasız bir fikir geldi aklıma   “Katil  Ahmet!  Katil  Ahmet!”  diye  bağırırlardı  hep  bir
        ve gözlerim parladı, düşüncelerimden sıyrılıp Ahmet’e   ağızdan.
        döndüm.                                                Bir  yandan  iyi  bir  şey  yaptığımı,  o  olmasaydı  böyle
        “Beni ve Hasan’ı daha rahat duyarlar. Bundan sonra biz   bir  işe  girişmeyeceğimi  düşünürdüm;  diğer  yandan
        konuşmayalım  da  sen  konuş,”  dedim.  Kırmızı  gözleri   yaşlarımı  içime  içime  akıtır,  taş  seslerini  duymaya
        aydınlandı. “Olur!” dedi cırtlak sesiyle.              dayanamazdım. Annemse her gün ona az biraz yiyecek
        Sonra  yaratıkların  sesi  gelmeye  başladı.  Hasan,  “Ne   götürür,  sonra  da  eve  girip  gizlice  ağlardı.  “Ana,  ben
        yapacağız şimdi?” diye sordu.                          yapmadım ki…” derdi Ahmet, her seferinde biraz daha
        “Bize  gelmiyorlardır.  İşimizi  hemen  bitirip  gidelim,”   güçsüz düşerek. Her gün olduğu gibi anama, “Yedi mi
        dedim içimde kirli bir kıpırtıyla. Bu kıpırtı içimde kendini   ana?” diye sorduğumdaysa, bana evvelden beri içime
        fark  ettirmek  için  çırpınan  suçluluk  duygusunun  tüm   oturan, aynı kin ve hayal kırıklığıyla dolu bakardı. Ama
        çabalarını  boşa  çıkarıyordu.  “Ahmet,  sen  parlak  topa   bu sefer anlayamadığım bir nedenden ötürü çok daha
        kadar git. Kahraman olacaksın, herkes seni konuşacak!”  ağırdı bu bakış. Hem de nasıl ağır…
        Hasan  sözlerime  dikkat  kesildi.  Devam  ettim:  “Ben   Bir gün Hasan’ın kaybını yeni yeni atlamışken, Ahmet’i
        kanatlarıma güvenmiyorum. Hasan da yapamaz. Hadi,      görmemek  için  nicedir  çıkmadığım  yuvadan  çıktım.
        sonra gidip her şeyi anlatırız diğerlerine.”           Ahmet’i  görmezden  gelirdim,  olur  biterdi.  Çıktığımda,
        Ahmet heyecanlanmıştı. Yaratık da geldi gelecekti artık.   Ahmet yerde kıvrılmış yatıyordu. Bana baktı.
        İçimdeki suçluluk duygusu giderek kendini hissettirmeye   “Abla…” Bir an içim doldu.
        başlıyordu. Deli şimdi ışığa varırsa, belki yaratık da tam   Biraz daha baktı. Sonra da öldü.
        zamanında onu…
        İçimdeki kıpırtı arttı. “Hadi, hemm…en.”
        Bir ses geldi.                                                                               İlkin Bilge İdem
        Mavi çubuk, ışık topuna çarpmıştı. Yere bir karaltı düştü.
        Biraz durdum, sonra kıllı yüzümde acı zaferin yarattığı



                                                                                                                    45
   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50   51