Page 45 - Annonce 6
P. 45

hep içimi sızlatmak üzere aklımın bir köşesinde yer edinmişlerdi.   güneş  yavaştan  alçalmaya  başlamıştı.  Ben  zamanın  nasıl  geçtiğini
                                                               anlayamadan akşamüstü olmuştu bile.
        İç sıkıntım daha da büyüdü. Çiçekleri masanın altına itip demirliklerin
        önüne gittim. Nefes al demişlerdi bana. Ne zaman baktın bir sıkıntı   Tek yapmak istediğim yürümekti. Nereye gideceğimi, ne yapacağımı
        hissediyorsun, dört saniye burundan al burundan ver. Sonra dikkatini   düşünmeden sadece yürümek, kalabalığa karışıp gürültülü ama bir o
        başka şeye odakla. Unut sıkıntın olduğunu.             kadar da yalnız olan sokaklarla bir olmak..
        Öyle  yaptım.  Dört  saniye  aldım  dört  saniye  verdim.  Sonra  caddeyi
        izlemeye  başladım.  Ne  de  olsa  unutmam  gerekiyordu  sıkıntım   Ayaklarım beni götürdüğünce yürüdüm. İnsanları izledim. Karşımdan
        olduğunu.                                              bir  çift  geliyordu.  Sarmaş  dolaş.  Gözleri  birbirlerinden  başka  hiçbir
                                                               şeyi  ya  da  hiç  kimseyi  görmüyordu.  Güldüm  kendi  kendime.  “Aşk”
        Arada tek tük geçen arabalar vardı. Büyük olasılıkla onları kullananlar   dedim. Aşk  dediğin  neydi  ki  zaten?  İnsanın  gözünü  döndürüp  onu
        da  işe  yetişmeye  çalışıyorlardı.  Düşündüm.  Bu  kadar  erken  saatte   leyla yapan acı verici bir duyguydu. Hiçbir zaman gelmeyecek birisi
        gidiyorlarsa  büyük  olasılıkla  o  herkesin  kabusu  olan  küçük  gri   için  kendini  hırpalamak,  kalbindeki  duygusal  boşluğu  doldurmaktı.
        kutularda çalışmaya gidiyorlardı. Sabah 08.00, akşam 17.00. Bütün   Aslında herkesin tatması gereken güzel bir şeydi aşk. Gözlerinin O’nu
        gün bir masanın başında, zamanın geçmesini bekleyerek geçen bir   araması, aklında hep O’nun olması, güne O’nunla başlayıp O’nunla
        hayat. Oldum olası hep çok korkuttu böyle bir hayat beni.  bitirmek… Ama platonikleştikçe saplantıya dönüşüp insanı delirtecek
        Yine  gelmişti  sıkıntı.  Düşüncelerimi  başka  yöne  çekmeye  çalıştım.   kadar güçlü ve tehlikeliydi aşk.
        Arada sırada geçen insanlar,  sessiz cadde ve yeni doğmuş güneşin
        aydınlattığı  gökyüzü  dışında  çok  da  bakacak  bir  şey  yoktu  etrafta.   Ne saate ne de havaya bakmadan devam ettim yürümeye. Bacaklarım
        Nefes almaya başladım ben de. Dört al dört ver.  Sıkıntım biraz geçmiş   sızlamaya  başlamıştı  ama  yüreğimdeki  sızı  bir  türlü  dinmiyordu.
        gibiydi.                                               Onu  dindirmek  için  bütün  dünyayı  yürüyerek  turlamak  gerekiyordu
        Zaman  geçtikçe  güneş  iyice  yükseliyor,  hayat  yorgunu  insanlar  da   zaten. En iyisi eve gitmek dedim. Havaya baktım. Güneşin tamamen
        etrafı  donatmaya  başlıyordu.  İçeri  gireyim  dedim.  Tam  girecekken   batmasına az kaldığı için hafif turuncuya boyanmıştı. Kafamın içinde
        masanın üstünde duran çay kupasını fark ettim . Yine ağzına kadar   vakit geçirmekten zaman kavramımı yitirmiştim resmen.
        doldurmama rağmen ben içemeden buz gibi olmuştu o çay. Her sabah
        aynı şey oluyordu. İçeyim diye koyup sonra düşüncelere dalmaktan   Eve dönerken birkaç çift daha gördüm yolda. Anlamıyorum, yalnızların
        unutuyordum içmeyi. Kupayı elime aldım ve birkaç saniye bakıştık.   yaralarını deşmek için mi bu kadar sık çıkıyorlardı karşımıza? Biraz
        Bir  anda  sebepsiz  yere  onu  yere  atıp  paramparça  etmek  istedim.   daha ilerledikçe benden bir – iki yaş büyük bir grup kız gördüm. Abartılı
        Kupa tuzla buz olsun, kırılan her parça da canımı yakan, duygularımı   kıyafetleri ve onları tanınamayacak hale getirmiş makyajlı yüzleriyle
        incitip beni altüst eden herkesin kalbine saplansın, kan aksın istedim.   belli  ki  bir  yere  yetişmeye  çalışıyorlardı.  Anahtarı  çevirip  kapıyı
        Nedense  ansız bir öfkeyle dolmuştu içim.              açtım. Henüz birkaç saat önce üstüme üstüme gelen duvarlar şu an
                                                               kucaklıyordu beni. Hava kararmaya başlamıştı. Yine akşam oluyordu
        İçeri girdim. Kupayı hiç düşünmeden sehpaya bıraktım. O sırada da   ve  ne  bir  hareket  vardı,  ne  de  beni  yiyip  bitirip  susmak  bilmeyen
        gözüme  büfenin  üstünde  duran  plakçalarım  takıldı.  Uzun  zamandır   düşüncelerim  dışında  başka  birileri.  Yine  hiçbir  şey  yapmadan
        hiç kullanmamıştım onu. Hazır fark etmişken bir şey çalayım dedim.   bitirmiştim günümü.
        Büfenin yanındaki kutudan elime ilk hangi plak geldiyse onu aldım.
        Plakçalara  yerleştirdim  ve  o  kendi  kendine  dönüp  dururken  etrafı   Hep  hayatın  klişeleriydi  bunlar.  İç  sıkıntılarından  monoton  günlere,
        toplamaya koyuldum. Zaten yapacak bir şeyim de yoktu bugün.  günleri saya saya kafayı yedirten umutsuz aşklardan bizi dürtüp duran
                                                               huzursuz  düşüncelere  kadar  her  şey.  Gülesim  geliyordu.  Komedi
        Plakçalardan gelen müzikle beraber dağılan neresi varsa topluyordum.   gibiydi hayat. Bir elime patlamış mısır alıp izlemediğim kalmıştı. Birisi,
        Odamı,  mutfağı,  banyoyu..  Ama  bir  tek  aklımı  toplayamıyordum.   herkesin içinde karakterlerinin yer aldığı bir senaryo yazmış da elimize
        Düşüncelerim her yere dağılmış, toparlanamaz bir hal almışlardı. Buna   tutuşturmuş  gibi  oynuyorduk  rolümüzü.  Eğer  iyi  bir  rol  kaptıysanız
        şimdilik kafa yormamaya çalıştım ama çoktan aklıma takmıştım. Yine   genelde hep ön planda olur, insanların özendiği hayatlardan birinde
        sıkıntı kendini hafiften hissettirmeye başlamıştı. Bir süre sonra evin   yaşarsınız.  Bir  nevi  başrol  sizsizinizdir.  Ama  yan  karakter  gibi  çok
        içi yanıyormuş gibi sıcak basmaya başladı. Duvarlar üstüme üstüme   da  önemi  olmayan  bir  rol  alırsanız  başrolü  hayretler  içinde  izler,
        geliyordu ve plakçalardan gelen ses boğuklaşıp bir cızırtıya dönüştü.   hayatınızdan da çok büyük beklentileriniz olmazdı.
        Adeta kulaklarımı tırmalıyordu. Çıkmam gerekiyordu evden. O sırada   İşte o yan rollerden bir tanesi de bendim. Artık halime ve hayatıma
        elimde ne varsa bıraktım ve koşarak gidip plağı çıkardım. En azından   sadece  gülüyordum.  Çünkü  gülünecek  bir  duruma  gelmişti.  Sanki
        ses kesilmişti. Odama gidip elime ilk gelen kıyafetleri üstüme geçirdim   hayattan kesitler sunan tutmamış bir komedi filminin içindeydik.
        ve ayakkabılarımı giyip bağcıklarını bile bağlamadan çıktım evden.
                                                                                                           Derin Doğu
        Dışarı çıktığımda etraf iyice kalabalıklaşmış, cadde de epey bir işlekti.
        Çıkarken  saate  hiç  bakmadığımı  fark  ettim.  Gökyüzüne  baktığımda





      44
   40   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50