Page 24 - Annonce Dergi | İzmir Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi
P. 24
beni içine hapsediyordu. Korkunç değil demek yalan sesi dükkandaki saat seslerini yardı ve kafamın içinde
olur. Felç olmuş gibi kıpırdamadan akrebin yelkovanı yankılandı. Garip hissettim ama nedenini çözemiyordum,
kovalamasını izliyordum, kıpırdayamıyor, gözlerimi bile rüyadan sonra hâlâ başım ağrıyordu.
oynatamıyordum. Gerçekten de çok hızlı ilerliyordu
akreple yeklovan, yarışıyorlardı sanki kim öne geçecek Bir anda dank etti. Ne olduğunu farkettim. Tezgaha
diye. Sadece bu sefer ibre yerinde donup kalmıştı. onu bekleyerek geçmemiştim. Zili duyunca aklıma o
Sessizce kovalamacayı izliyordu, o da bekliyordu ama gelmemişti. O olmadığını gördüğümde de üzülmemiştim.
benden daha emin bir şekilde bekliyordu. Bir saat ibresini Zil tekrar duyulduğunda, neden gelmedi diye
de kıskanacak duruma düştük desenize. Kabullenmiş düşünmemiştim.
gibiydi artık zamanın ilerlediğini ama sanki buruk bir
havası vardı. Ne yapacağını seçmeye çalışıyordu. Bu sefer Kabullenmiştim.
her şey ilerliyor, o ise yerinde durmayı sürdürüyordu.
Ben de yerimde kalmaya devam ediyordum, hatıralar
arasında boğulmakla unutmak arasında gidip geliyor, Hemen atölyeye koştum saat artık yarıma yaklaşmıştı.
hiçbir yere varamıyordum. İbre kabullenmişti, bir saat Afalladım, ibre de titremeden ilerliyordu artık, kesin
ibresi bile kabullenebiliyorsa ben niye kabullenemiyorum kararını vermişti. Hiçbir şey yapmamıştım aslında,
gelmeyeceğini diye düşündüm. Gelmeyecekti sonuçta sadece kabullenmiştim. Anlamıştım artık gelmeyeceğini.
bunu ben de biliyordum, sadece bir türlü gerçekten Kararlıydım onu beklememeye. Bir rüyanın bu kadar
gelmeyeceğini idrak edemiyordum. İçimde hâlâ o küçük etkili olması komik gelmişti. Normalde böyle şeylere
zilin çalmasını, bunca yıl sonra çıkıp karşımda durmasını inanmazdım. Kaç yıl geçmişti gideli, ben dün sabaha kadar
bekliyordum. Böyle uzun uzun düşündüm, insan felç hâlâ çıkıp gelebileceğini düşünüyor, iş çıkışı annesinin
bir şekilde dev bir saatin altında hapsolunca düşünecek okuldan almaya gelmesini bekleyen küçük bir çocuk gibi
fırsat buluyor. Gelmeyecekti işte; bekleyerek, zamanın onun bir anda çıkagelip bütün problemlerimi çözmesini
geçtiğini, unutmaya başlamanın normalliğini inkar ede bekliyordum. Ne kadar çocukça bir düşünceydi. Yıllanmış
ede hiçbir yere varamayacak, saatin karanlık gölgesinden görüşün bir gecede mi değişti diye soracaksınız, biliyorum,
asla kurtulamayacaktım. Zaman gelmiş de geçiyordu. sorun zaten bence de oldukça tuhaf ama cevabım evet,
Ben de mi kabullendim acaba dedim, rüyamda ilk defa bir gecede değişti. Zaman geçiyordu bunu inkar etmek
hareket edebilmiştim. Bunun üzerine saat kıpırdanmaya sadece komik olurdu. Komikti de zaten, kendi halime
başladı sanki tavan üzerime çöküyor, saat beni içine güldüm. Bir yandan da akrep ve yelkovanı doğru saati
almaya çalışıyordu. Saat üstüme üstüme gelmeye gösterecek şekilde ayarlıyordum. Böyle harika bir saat
başlayınca korkudan irkilerek uyandım. Saatlerden keşke bana kalsa diye düşünüyordum içten içe.
korkulabiliyormuş sahiden.
Saat, kabullenme saatiydi. Saat, fark etme saatiydi.
Ne tuhaf rüyaydı diye düşündüm. Kalktım, atölyedeki Kabullenmiştim gelmeyeceğini, zamanın geçtiğini,
küçük lavaboda yüzümü yıkadım. Aç değildim. Çay yaşımın ilerlediğini, artık çocuk olmadığımı fark etmiştim
demlemeye başladım. Çay demlenirken ben de dükkanı sonunda.
açtım, saatçiyi yeni güne hazırladım. Günlerden
çarşambaydı. Kendime bir bardak çay alıp dükkanın Saati de ayarladıktan sonra her şey düzelmişti. Sahibinin
önünde duran sandalyeye geçtim. Biraz temiz hava iyi alması için hazırdı artık. Beklemeye başladım. Saat iki
gelir, açılırım diye düşündüm. Daha rüyanın etkisinden oldu, üç oldu, dört oldu. Dükkanda tik taklar, guguklar,
çıkmamıştım. Yarım saat kadar dükkanın önünde çan sesleri birbirini kovaladı. Saat başı adamı aradım,
oturdum, çayımı içtim, gelip geçenlerle selamlaştım. En gelmesini, saatini görmesini istiyordum. Açıkçası
sonunda içeri girip bizim şu acayip saatle biraz daha adama teşekkür de etmek istiyordum bana bu saati
uğraşmaya karar verdim. deneyimleyebilme şansı verdiği için. Bu saat basit bir
tamir işi değildi, başlı başına bir tecrübe, bir farkına
Gözlerime inanamadım. Akrep ve yelkovan normal varıştı. Telefonlara cevap vermedi.
ilerliyordu. İbre titreyip durmaya devam ediyordu ama
nasıl olduysa akrep artık yelkovanı takip ediyordu. Belli ki Ben ve kendi kendini tamir eden saat, dükkanın önündeki
hâlâ korkuyor, duruma alışmaya çalışıyordu ama bir kere sandalyede saatlerce bekledik, gelen giden olmadı. Saat
karar vermişti ya, ilerleyecekti. Saate dokunmamıştım altı buçuğa geliyordu, hava kararmaya başlamıştı.
bile. İnanılmaz rahatlamıştım ama merak da ediyordum.
Saati en son bıraktığımda ters yöne gidiyorlardı sonra da Adam gelmedi.
uyuyakaldım zaten. Düşündüm ne olmuş olabilir diye.
Rüyamı düşündüm. O sırada zil duyuldu. Dükkanı kapatıp çıktım.
Kalktım hemen ön tarafa geçtim. Genç bir kadın kol saati Duru Şengöçmen
bakmaya gelmişti. Ona modelleri gösterdim. Lacivert
kayışlı, altın çerçeveli bir kol saati seçti. Ödemesini aldım,
iyi günlerde kullanın dedim. Teşekkür etti ve dükkandan
çıktı. Zil sesi tekrar duyuldu. Kapı kapanınca çalan zilin
23