Page 23 - Annonce Dergi | İzmir Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi
P. 23

SAAT TAMİRCİSİ






        Kapının  üstündeki  küçük  zilin  sesi  duyuldu.  Dükkanın   etmiştim  ama  böylesini  gerçekten  de  görmemiştim.
        arkasındaki  atölyeden  çıkıp,  hemen  tezgaha  geçtim.   Büyütecin altına aldım, daha da detaylı inceledim. Ellerim
        Yaşlıca  bir  adamdı  gelen,  altmışını  geçmiş  belli,  sakalı   titriyordu,  yılların  saat  tamircisiyim  hayatımı  ellerimle
        hafif beyazlamış…                                      kazanıyorum, ellerim ilk defa titriyordu. Bu durum beni
                                                               korkutuyordu.  Adeta  önümdeki  saatten  çekiniyordum.
        “İyi günler!” dedi. Saat üçe geliyordu. “İyi günler.” dedim..   İnsan bir kol saatinden korkar mı?
        “Nasıl yardımcı olabilirim?”
        “Doğru göstermiyor bir türlü.” dedi, antika bir saati önüme   O gece uyumadım, bütün geceyi saatin başında geçirdim.
        koyarak.  Aldım  elime  evire  çevire  bakmaya  başladım.   Ne  yapıp  ne  edip  düzeltecektim  onu.  Bir  kere  kafaya
        Eskiydi bayağı, her yanından anlaşılıyordu ama bu öyle bir   takmıştım ya bırakamazdım. Saate baktıkça düşündüm,
        tarafı dökülen parçalanan eskilerden değildi. Tam tersine   düşündükçe  hissettim,  hissettikçe  bozuk  saati  izleye
        yaşanmışlığı olan çok iyi bakılmış, kimbilir neler görmüş   izleye  daldım  gittim.  Akrep  ve  yelkovanı  izledim,  belki
        türünde  bir  eskiydi.  Ne  kadardır  kullandığını    sordum   uykusuzluğun etkisi ama gece ilerledikçe etrafı melankolik
        beyefendiye. Adam durdu,  önce saate sonra bana baktı.   bir  hava  sardı.  Kendimi  yine  onu  düşünürken  buldum,
        “Bu benim babamdan kalma, eğer düzeltilebilirse ben de   özlüyordum onu. Her geçen gün kendimi onu bir daha
        oğluma  vereceğim  artık.”  dedi.  Belli  kederlenmişti,  sesi   göremeyeceğimi  bile  bile  birgün  dükkanın  kapısından
        titriyordu.                                            gireceğine  daha  çok  inandırıyordum.  Bu  kendimi  daha
                                                               da üzmekten başka bir şeye yaramıyordu. Korkuyordum
        Baktım  kol  saatine,  gerçekten  de  akreple  yelkovan  bir   esasen,  unutmaktan  korkuyordum.  Sesini  unutma
        tuhaftı.  İbresi  de  titreyip  duruyor,  dönmüyordu.  Adam   ihtimali beni geceleri uyutmuyor, yüzünü unutma korkusu
        saate uzun uzun baktığımı görünce, utangaç bir ses tonuyla   uyuyabildiğim  nadir  gecelerde  kabuslarımı  süslüyordu.
        adeta küçük bir çocuk gibi, düzelir mi sizce dedi. Saatin,   Zaman geçiyordu. İşim gereği biraz ironik gelebilir ama
        onun için çok önemli olduğu apaçıktı. Biraz düşündüm.   ben  zamanın  geçtiğini  kabullenmeyi  reddediyordum.
        Kafamı  kaldırdım  ve  “Yarın  öğleden  sonra  uğrayın,   O  sanki  bu  garip  saatin  akrebiydi,  zaman  da  yelkovan.
        halletmiş olurum.” dedim. Doğrusu halledebileceğimden   Gittikçe  birbirlerinden  uzaklaşıyorlardı.  Zaman  kimseye
        emin değildim ama adamı da yüzüstü bırakacak değildim   sormadan,  acımasızca  ilerliyor,  onun  anısı  da  geçmişin
        ya. Yüzü aydınlandı, çok mutlu oldu. Telefon numarasını   karanlık  sularında  daha  da  derine  doğru  ilerliyordu.
        almak  için  ismini  sordum.  Semih’miş.  Tesadüfe  bak.   Bense  ortadaki  ibreydim.  İkisinin  arasında  kalmış
        Semih  Bey  elimi  sıktı,  tekrar  tekrar  teşekkür  etti.  Yarın   korkudan  tir  tir  titreyen,  ne  tarafa  gideceğine  bir  türlü
        mutlaka  uğrayacağını  söyledi.  “İyi  günler,  kolay  gelsin.”   karar verememiş ibre.
        dedi, tekrar teşekkür etti ve dükkandan çıktı. Kapı açılıp
        kapanınca küçük zilin sesi tekrar duyuldu.             Düşünürken  içim  geçmiş  herhalde,  atölyedeki  çalışma
                                                               masamda uyuya kalmışım.
        Burası  bir  saatçi  dükkanı.  Her  yerinde  çeşit  çeşit  saat
        var. Tezgahta kol saati modelleri, çalar saatler, duvarda   Telaşla uyandım, saat on bir civarıydı. Bitirilmesi gereken
        sayılamayacak  kadar  çok saat,   en basit duvar saatleri,   bir iş vardı. Ne de olsa bu öğleden sonra gelecekti Semih
        guguklu  saatler,  sarkaçlı  saatler.  Demek  istediğim,  bu   Bey. Garip bir rüya görmüştüm. Evin salonundaydım, gri
        dükkanda duyulan tek ses monoton bir  tik taktır. Arada   kadife koltukta uzanmış tavana bakıyordum, bekliyordum,
        bir guguklu saatler guguk der, sarkaçlı saatler her saat   yine  bekliyordum.  Bu  sefer  neyi  bekliyordum  orası
        başı çalar. O küçük zilin sesi kapı her açıldığında bu artık   meçhul  ama,  gerçekten  de  anlayamamıştım.  Rüyaydı
        neredeyse  fark  etmediğim  saat  seslerini  yarar  ve  bana   sonuçta,  kalkıp  geleceği  yok  ki.  Tavanda  kocaman  bir
        birinin geldiğini haber verir. Ben de her seferinde o mu   saat  vardı.  Benim  dükkandakilere  benzemiyordu,  ilk
        geldi acaba diye düşünürüm. Ama o asla gelmez, gelemez.   defa  görmüştüm  bu  saati.  Kısmen  çalışması  gerektiği
        Bense gelemeyeceğini bile bile bekler dururum.         gibi  çalışıyordu  fakat  çok  hızlıydı,  baktıkça  başım
                                                               dönüyordu.  Gözümü  kırpıyordum,  bir  bakıyordum  bir
        Adam çıkalı yarım saat olmamıştı antika saati alıp atölye   sonraki  gün  olmuş.  Salonun  penceresinden  güneş  ve
        kısmına geçtim üstünde çalışmaya başladım. Gerçekten   ayın  birbirini  kovaladığını  fark  edebililyordum,  kafamı
        de  muazzam  bir  saatti.  Kayışı  koyu  kahverengiydi,   çevirip pencereden bakamıyordum ama. Camdan vuran
        muhtemelen gerçek deri. Kimbilir ne derisiydi?  Pahalı da   sonra  da  kaybolan  güneş  ışığı  bana  günlerin  geçtiğini
        gözüküyordu. Uzun uzun inceledim. Bir acayipti bu saat.   anlatıyordu.  Tekrar  tekrar  aynı  şey  oluyordu,  güneş
        Böylesini  hiç  görmemiştim.  Güzel  olmasına  güzel  de,   doğuyor  daha  sonra  yerini  aya  bırakıyordu,  bense
        bozuk olduğuna da hiç şüphe yoktu. Akrep ve yelkovan   yerimde  saymaya  devam  ediyordum.  Saat  ilerliyordu,
        ters  yönlere  gidiyor,  ibre  olduğu  yerde  sanki  korkmuş   bense  gölgesinde  uzanıyordum  kıpırdamadan.  Tuhaf
        gibi  titreyip  duruyordu.  Daha  önce  yüzlerce  saat  tamir   bir  gölgeydi  bu,  Gittikçe  büyüyor  gittikçe  kararıyor,
      22
   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28