Page 48 - Annonce Dergi | İzmir Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi
P. 48
edemedim. Ben varım Direniş Ordusu’na katılmaya. Gerekirse bulacak olan ölümün korkusuydu.
canımı veririm, sağ kalmayı başarırsam da döndüğümde laik
fikirlere yer verilen bir yerde gazetemin başına geri geçerim.” Bu uzun suskunluğa çayını bitiren Naim son verdi.
dedi. “Ben dükkana geri döneyim arkadaşlar, hem de İbrahim Usta’mla
da bir konuşayım bakalım ondan ne öğrenebiliyorum. Akşam
Açıkçası Osman’ın böyle düşünmesi hoşuma gitmişti. Merdiven
altı gazetesini arkada bırakmayacağından korkmuştum. Sadece sekizde yine burada buluşalım, ben de size öğrendiklerimi
tek bir sorunumuz vardı, Naim asker kaçağı yerine konacaktı. Bunu anlatırım.” dedi ve gitti. Ben de oturmaktan sıkılmıştım biraz,
da nasıl çözeceğimizi şu an için bilmiyordum, bunu dillendiren Osman’dan izin isteyip ben de çıktım. Biraz dolaşıp hava almak
ben olmak istemiyordum ama galiba herkes böyle düşünüyordu istiyordum, kafam çok karışmıştı. Allah’tan bir engel çıkmazsa
ve birimizin inatçılığı bırakıp sözü alması gerekiyordu.Yapacak bir gerçekten Kuvayimilliye’de dibine kadar batmış bir ülkeden yeni bir
şey yok diye düşünüp konuşmaya başlayan ben oldum. “Bence vatan kurmaya çalışıp vatanımızı işgal eden düşman kuvvetlerine
şu an hepimizin derdi aynı, Naim’in nasıl bizimle geleceğini karşı savaşacaktık. Osman’ın oradan çıkınca biraz sahile doğru
düşünüyoruz. Adı asker kaçağına çıkacak biz Kuvayimiliye’ye indim, deniz havasını içime çektim, bana hep iyi geliyordu temiz
katılırsak. Bunu birine sordurmayı başarırsak belki de bir açık hava. Nedendir bilmem, düşünmemi sağlıyordu ilginç bir şekilde.
buluruz” dedim. Oturdum kenara bir yere, başladım konuştuklarımızı aklımdan
geçirmeye.
Dönemin sıkıntısı da kimseye güvenememekti, kimin sen arkanı
döndüğün anda seni sırtından bıçaklayacağını bilemiyordun, Orduya katılmak, keşke ağzımdan çıkan laf kadar kolay olsaydı
önceden arkadaşımız olan kaç insan hükümet için çalışmaya ama tabii ki öyle değildi. İşin ucunda ölüm olduğunu idrak etmem
başlamıştı son zamanlarda! Kala kala üç kişi kalmıştık işte. gerekiyordu. Bir ülke kurtulsun diye uğrunda ölecektim belki de
O yüzden de gerçekten düşünüp taşınıp bizi hükümetin eline kurulacağını hiç göremeyecektim.vYa da savaşıp ölecektim ama
vermeyecek birini bulmamız gerekiyordu. biz mağlup olacaktık ve elimizde kalan topraklar da düşman
kuvvetleri arasında paylaştırılacaktı. Bağımsızlık Mücadelesi’nin
Naim’in yüzü parladı bir an, belli ki bir şey gelmişti aklına. Osman sonunun nereye gideceğini gerçekten bilmiyordum ancak
da ben de bu ani değişimi fark edip dönüp Naim’in yüzüne baktık. bu uğurda savaşmayı kendime bir görev gibi görüyordum,
Ne söyleyeceğini, nasıl bir kurtuluş yolu bulduğunu gerçekten görmeliydim de. Ben elimden gelenin en iyisini yapmakla
merak ediyorduk çünkü. yükümlüydüm, bu benim orduya katılarak kabul ettiğim, kabul
etmem gereken koşuldu. Ben kafamdan bunları geçirirken
“Ben ustama sorsam, adam zaten ne zaman boş bulsa basıyor saat yedi olmuştu bile, karnım kazınıyordu artık. Bizimkiler de
devlete gamatayı. Ben acıkmıştır diye köşedeki büfeden geçerken üç tostla üç ayran
İbrahim Ustam’a kefilim. O bizi asla yarı yolda bırakmaz, eminim. kaptım. Zaten gündüzden kafa kalmamıştı, akşama da aç kalsam
Bir sorun çıkarsa bile sizin başınıza bir bela gelmeyeceğinden konuşacağımız hiçbir şeyi anlamayacaktım.
emin olurum, merak etmeyin.”
Osman’ın kapıyı çaldığımda içeriden yine haşır huşur sesler geldi,
Biraz düşündük, Naim’in fikri aklımıza yattı aslında. Şu an en belli ki perdeyi çekiyordu. Kapıyı açıp ben olduğumu anladığında
çok güvenebileceğimiz insanlardan biriydi İbrahim Usta. Görmüş rahatladı, içeri girip kapıyı kapattım hemen. Osman herhalde
geçirmiş biriydi, eli kolu da uzundu tabii. Ama kafamıza yatmayan biz yanından ayrıldığımızdan beri çalışıyordu, gazetelerin çoğu
tek nokta Naim’in başını belaya sokma olasılığıydı. basılmıştı çünkü artık, son birkaç tanesi kalmıştı işte, ben de
geçip ona yardım etmeye başladım. Yardım ederken de bir yandan
Birer çay daha içtik. Çok konuşmuyorduk çünkü düşünüyorduk, fikrini almak istiyordum.
doğru yola girip girmediğimizden emin olamıyorduk. Naim’in
başına benim ortaya attığım bir fikir yüzünden bir bela gelirse çok “E Osman, ne düşünüyorsun?” dedim. Osman biraz bekledi,
üzülürdüm. Hepsi benim hatammış gibi hissetmekten de ömür soruyu idrak etmeye çalıştı. “Ya Yusuf,Naim gelince konuşsak
boyu kurtulamayacığımı gayet iyi biliyordum. daha iyi olur ama ben belki orduya asker olarak değil de telgrafçı
olarak girebilirim. Ben zaten Mors alfabesini biliyorum, bence
Kardeş gibi büyümüştük üçümüz de. Aynı mahallede oturuyorduk orada daha çok işe yararım.” dedi. Dediğinin mantıksız olmadığını
ve sürekli beraberdik. Evlere bir yatmaya girerdik. Yoksa mektebe biliyordum ama açıkçası böyle bir cevap da beklemiyordum.
gitmediğimiz günlerde ya da akşamüstleri sokakta hep top İşte tam o sırada kapı çaldı,biz yine perdeyi çektik ama gelen
oynardık. Kendimize rakipler bulup aramızda maç bile yapıyorduk Naim’di,asıl haberler ondaydı. O yüzden soluk almasına bile izin
çoğu zaman. Benim kafamdan böyle düşüncelerin geçmesinin vermeden soru yağmuruna tuttuk onu.
sebebi üstüme aldığım sorumluluk ve eninde sonunda bizi gelip
46