Page 47 - Annonce Dergi | İzmir Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi
P. 47

BİZ ÜÇ KİŞİYDİK





        Sene 1919, bu yıl Kasım çok sert geçiyor. Hayatımı değiştireceğini  aslında söyleyeceği bir şey vardı ama nasıl söylemesi gerektiğini
        bilmediğim haberi aldığımda Osman’ın matbaadaydım, arada ona  bulamıyordu, cümleyi toparlayıp konuşamadı bir türlü. Ancak iki
        gazeteyi çıkarmasında yardımcı oluyordum, nadiren de olsa bir  dakika sonra ağzından iki kelime laf alabildik.
        iki bir şey yazdığım da oluyordu bu kaçak gazeteye. O gün canım
        iyice sıkılmıştı artık, ülkenin durumu hiç iyi bir yere gitmiyordu,   “Yusuf” dedi “Dükkana bu sabah bir tebligat geldi bana Osmanlı
        padişah günden güne düşman güçlerine ülkeyi teslim ediyordu.   ordusuna katılmam için, vatana hizmetimi yapmam gerekiyormuş,
        Ama tabii bunu ben ve benim gibiler fark ediyorduk, tahsil görmüş   bu benim ve benim gibilerin asli göreviymiş. 2 hafta içinde
        insanlar, açık fikirli insanlar… Sokaktan geçene sorsan herkesin   gidiyorum buralardan.”
        keyfi yerindeydi, sanki sefalette yaşayan onlar değilmiş gibi.  Naim bunu söylediğinde aklım durmuştu bir an. Biz Osmanlı’ya
                                                               hizmet etmek istemiyorduk ki, bizim katılmayı istediğimiz ordu o
        Osman’ın da canı çok sıkkındı, gazeteye alttan alta tehditler
        yağmaya  başlamıştı  bile.  Halbuki  daha  basa  basa  iki  gazete   değildi. Açıkça söylemek gerekirse vatandaşı olduğumuz devletin
        basabilmişti. Bu işleri gizliden yönetmek zorundaydık, fikirlerimizi   izlediği hiçbir politikayı doğru bulmuyorduk, ister adımız vatan
        açıkça beyan edemiyorduk  çünkü. O gün çok dertleştik, her   haini diye çıksın ister mücadelenin meşalesi diye. Ne yapmamız
        şeyden şikayet ettik ama en çok canımızı sıkan da bizi boğan bu   gerektiğini o an kimse bilmiyordu, herkesin kafasından farklı
        devlet ve yönetim karşısında her geçen gün elimiz kolumuz bağlı   düşünceler geçiyordu ama bir nebze de olsa hepimizin içini
        oturmaya devam etmemizdi.                              hafiften bir korku da sarmamış değildi.
        Simitimizle beraber çayımızı yudumlarken bir yandan da gazetenin   Biraz düşündükten sonra aklıma gelen ilk fikri dostlarımla
        baskısını düzenliyorduk, e tabii bu sırada da ağzımız laf yapmaya   paylaştım,
        devam ediyordu. Hava o kadar soğuktu ki konuşurken bile   “Ya yanlış biliyorsam söyleyin, bundan bir iki ay önce yapılan
        titriyorduk ama bu bize engel değildi, mevsim yeni yeni bahardan   Sivas Kongresinde Kuvayimilliye ordularının resmen birleştirildiği
        kışa dönüyordu ama bu sene sert geçecek gibi duruyordu.   açıklanmadı mı? Biz neden hala burada uğraşıyoruz?
        Gazeteyle yaklaşık bir-iki saat uğraştık, Osman üçüncü yazısını
        da kaygısız belasız basmak istiyordu ve bu yüzden düzgün   Neden uygun imkanlarımız varken gidip mücadelenin
        olması için çok uğraşıyorduk ve bu yüzden normalden daha uzun   kahramanlarından  olmuyoruz?” Osman düşündü biraz, Naim
        sürmüştü bu seferki iş.                                cevapsız kaldı. Bir iki dakika sonra Osman’ın ağzından kelimeler
                                                               dökülmeye başladı.
        Tam biz sayfaları düzeltmekle uğraşırken kapı çaldı. Osman
        bana fısıldayarak eşyaları kenara çekip odanın ortasına perdeyi   “Yusuf sen haklısın da ben gazeteyi nasıl bırakayım?” dedi.
        çekmemi söyledi. Bunu yapmaya alışkındım çünkü kapı çaldığında   Bu sefer düşünme sırası bendeydi çünkü hiç böyle bir soruya
        gelen herkes olabilirdi ve herkes gazeteyi bilemezdi. O yüzden de   hazırlamamıştım kendimi. Ne desem diye düşünürken bu sefer
        Osman odanın ortasına bir perde diktirmişti. Bu sayede ne zaman   de Naim lafa atıldı.
        kapı çalsa o perde çekilir ve gazete basımı gizli kalmaya devam
        ederdi. Neyse ki bu sefer gelen arkadaşımız Naim’di. Naim de bu  “Osman öyle diyorsun da,” dedi, “Sen zaten hükümete ters düşen
        gazeteyi bilen nadir insanlardan biriydi. Naim’i görünce rahatlayıp  yazılar yazdığın için tehdit edilmedin mi kaç kere? Ben mi yanlış
        perdeyi hemen kenara çektim. Naim iki sokak ötede terzide kalfa  anımsıyorum?”
        olarak çalışıyordu, kulağı delik biriydi. Terziye gelen müşterilerden
        öğrendikleri bilgileri gelip bize anlatırdı ve Osman da kayda değer   Dediğinde  haklıydı  aslında,  daha  geçen  gün  biri  matbaanın
        olan bilgilere gazetesinde yer verirdi.                kapısına kadar takip etmişti onu. Ne kadar korktuğundan da
                                                               kendisi gelip bahsetmişti bize. Sonra Osman’ın yüzüne baktım,
        Naim’in işleri bu ara biraz yoğun olduğundan onu bu ara çok sık  Naim’e hak veren bir ifadesi vardı.
        görememiştik  ama  yine  de  her  boşluk  bulduğunda  ustasından
        izin alıp yanımıza gelirdi.                            “Doğru diyorsun zaten bu sayıyı da kazasız belasız satmayı
                                                               başarırsam bu sevdadan vazgeçeceğim. Bu yönetimin altında
        “Naim,” dedim “Hayırdır iyi misin çok sıkkın görünüyorsun, bir  hür fikirlere yer olmadığını bu işe kalkışmadan da anlamam
        sorun mu var?” Naim cevap vermeden önce biraz düşündü,  gerekiyordu aslında ama işte kendime hakim olamadım.
                                                               Fikirlerimi diğer insanlarla paylaşmak istediğime karar verdiğimde
                                                               bunun benim başıma dönüp bir bela olacağını da valla hiç tahmin  45
   42   43   44   45   46   47   48   49   50   51