Page 11 - Annonce Dergi | İzmir Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi
P. 11
Terezin’de hücreye geçtim. İkinci avlu ziyaretçilere kapalı olduğundan
sadece birinci avluyu ve gettonun en arkasında bulunan
merkezi gezeceğim için oyalanmaya karar verdim. Girdiğim
Sonbahar ilk oda bir kayıt ofisiydi. Odayı seksen yıl önceki görünümüne
benzetebilmek için yerleştirilmiş eski dolap ve içindeki
dosyalar fazlasıyla gerçekçiydi. Odaya göz gezdirirken aklım
okuduğum kitaplara gitti. Bu gettoya gelen on dört yaşındaki
Yahudi kızı hayal ettim gözümde. Kayıt ofisinden çıkarken
de bir an gerçekliğimi yitirdim. Yürüdüğüm yolun üstündeki
Müzeden henüz yeni uyanan güneşli bir Terezin sokağına yazı beni kendime getirdi. “Arbeit macht frei”. Çalışmak seni
adım attım. Kadının verdiği haritayı incelerken arabama özgür kılar. Mahkumlar için yazılmış bu söz turistleri birinci
bindim. Haritaya göre beş numaradaydım, Terezin gettosu avluya çıkarıyordu. Elimdeki kart, bu avlunun A ve B bloklarını
bir numaraydı. Bir elimde harita, yolu takip ederek numaraya ayrıldığını ve bu bloklarda toplam bin beş yüz mahpusun
ulaşmaya çalışırken merakım beni sokakları incelemeye bulunduğunu söylüyordu. Mahpusların kaldığı hücrelerden
sürüklüyordu. Çünkü yılların yükünü taşıyan eski konaklar her biri işledikleri “suçlara” göre ayrılıyordu. Dokuz numaralı
buraya gerçekten farklı bir hava katıyordu. Sanki apayrı bir hücrenin adı “Rus hücresiydi”. Rus hücresi üç bölüme
dünyada, tek başımaydım.
ayrılıyordu. Birinci bölümde Sovyetler Birliği vatandaşları,
iki ve üçüncü bölümlerdeyse kurtuluş harekatlarına katılan,
Ohre nehrinin üzerinden geçip turistler için yapılmış Yahudiler ile ilgili yönetmeliklere uygun davranmayan veya
otoparka vardım. Nihayetinde güler yüzlü bir genç karşıladı yakındaki gettoda değişik suçlar işledikleri beyan edilen
beni. Eliyle bana nereden gitmem gerektiğini gösterdi ve Yahudiler getiriliyormuş ve bu hücrede yaklaşık doksan kişi
bana otopark fişini verdi. Haritamı cebime attım ve gencin kalıyormuş. Hücreye girdiğimde derin bir nefes aldım. Hücre
gösterdiği yolu takip ettim. Bu yol, Terezin’de katledilen yüz o kadar küçüktü ki buraya doksan kişinin sığması çok zordu.
binlerce mahkum için yapılmış bir anıt mezarlığının yanından Zaten yerleştirilmiş ranzalara bakıldığında belli oluyordu.
geçiyordu. Mezarlık büyüktü, onlarca kişinin adının yazılı Yanımda hücreyi inceleyen adamın da benimle aynı şeyi
olduğu mezar taşları vardı. Önümdeki iki kadın turist gibi düşündüğünü hissettim.
bende yürürken taşlardaki adları okudum sessizce. Yavaş
yavaş anıt mezarlığını geride bıraktım ve Terezin gettosunun İnsanların yıllarca hastalık, ölüm demeden bu koşullar
ana kapısından içeri girdim.
altında çalışmak zorunda olduğunu bilmek tüyler
ürperticiydi. Aklımda Auschwitz Dövmecisi’nden bir sahne
Kapının girişindeki görevli kadın bana giriş kartımı ve belirdi. Bu kitaptaki adam, Lale, bir Yahudiydi ve kampa
açıklama kartını uzatarak her binadaki hücrelerin numaraları getirildiği günden beri kampa getirilen insanların kollarına
olduğunu söyledi. Her yer numaralanmıştı ve kartta yazan dövme yapmakla görevlendirilmişti. Görevi sayesinde
bilgiler kendi ana dilinizdeydi. Kadına teşekkür ettikten savaş süresi boyunca dışarıdan insanlarla iletişim kurabilme
sonra gezime başladım.
fırsatını yakalıyordu ve nasıl olduğunu hatırlayamadığım
bir şekilde kampa getirilen insanların üzerlerinde taşıdıkları
Terezin, beklediğimden daha küçüktü ama daha görkemliydi. değerli eşyaların olduğu bir depoya ulaşıp oradan bazı
Güneşin ışıklarıyla bloklar yaralarını örtüyordu ve sanki eşyalar çalıyordu. Bir gün yakalandığında ölümle burun
eski bir sitedeymişsiniz gibi sizi evinizde hissettirmeye buruna geliyordu ve her gün çalıştırılan Yahudilerle aynı
çalışıyordu. Etrafınızda çember gibi dizilmiş bu blokların tam hücreye düşüyordu. Bu hücrede çalıştırılan Yahudiler çok
ortasındaki ağaçlar bir okul havası katıyordu gettoya. Kuşların ağır yükler taşıyordu ve gün sonunda en sona kalan kişiyi
sesi ve rüzgarın esintisiyle bloklardan çok etrafın uyumuna öldürüyorlardı. Kitapta geçen olaylar bir bir aklıma gelirken
odaklanmıştım. Etrafı kabataslak gezdikten sonra bir numaralı
kitabın gerçekliğiyle kendimi odadan dışarı attım. Dışarı
çıkarken hücrenin kenarındaki yerde siyah, küçük bir boşluk
gözüme ilişmişti. Diğer hücrelere de girdiğimde bunun
hücrenin tuvaleti olduğunu anladım.
Hücreden çıkıp dalgın adımlarla yürümeye devam ettim.
Karta göre hapishane müdürü, giysi ambarı, gardiyan evi gibi
odaları atlamıştım ama merakım ilerideki turist grubunun
toplandığı bir hücreye çoktan kapılmıştı.
Ağır adımlarla bloğa yönelirken güneşin bulutların arkasına
saklanmasını izledim. Terezin’de hava kapanıyordu.
İçeriye adımımı atar atmaz insanların neden bu bloğa bu
kadar yoğun bir ilgi beslediğini anlamıştım. Bu bloktaki
hücreler dardı ve çok karanlıktı. Bu küçük hücreler tek kişilik
hücrelerdi, birbirlerinden bağımsız yan yana dizilmişlerdi ve
bu yerlere idam cezasına çarptırılmış mahpuslar getiriliyordu.
10