Page 13 - Annonce Dergi | İzmir Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi
P. 13

planlarının yavaş yavaş suya düştüğünü anlatır gibiydi.    gettosunu  izledim.  Sonra  bugünün    ağırlığıyla  yıpranmış
                                                               haritamı son kez elime aldım nereden çıkacağımı görebilmek
        Soldaki  hücreleri  teker  teker  gezmeye  başladım.  Bu   için. Haritaya  bakarken gözüm en uçtaki numaraya kaydı.
        hücreler birinci avludaki hücrelere göre daha  küçüktü ama   Krematoryum aklımdan tamamen çıkmıştı.  Krematoryumu
        neredeyse beş katı daha fazla mahpus barındırıyordu. İçeri   görmeden  gitmek  istemiyordum.  Aklımı  topladıktan  sonra
        girdiğimde  gördüğüm  tahta    ranzalar  ve  yerdeki  tuvalet   arabayı çalıştırdım ve  elimdeki haritayla yolu takip ettim.
        insanların ne zor şartlar altında yaşamaya çalıştığını bir kez
        daha  hatırlatıyordu. Üstelik küçücük bir odada yaklaşık altı   Krematoryum  Terezin’in  bir  ucundaydı,  neredeyse  dışında
        yüz kişinin kaldığını söylüyordu elimdeki  harita.     kalıyordu. Tek bir binadan oluşuyordu ve  haritada gördüğüm
                                                               kadarıyla  bina  küçüktü,  çok  vaktimi  almayacaktı.  Yolda
        Hücrelerde  bazı  çerçeveler  asılıydı  ama  çekçe  bilmediğim   gördüğüm bazı köşklerin  mimarisine hayran kalıp arabayı
        için  sadece  fotoğraflara  bakabiliyordum  bu    yüzden   durdurmam  ve  sokaklarda  kaybolmam  beni  geciktirmişti
        adımlarımı  hızlandırıp  sağ  tarafta  sıralanmış  hücrelere   ama  yarım  saatin  sonunda  Krematoryum  ziyaretçileri  için
        geçtim.  Bu  hücreler  tek  kişilik    hücrelerdi,  sadece  ahşap   ayrılmış  otoparka  vardım.  Otopark  neredeyse    bomboştu,
        bir yatak bulunuyordu. Fakat işgal senesinde bu hücrelerin   sadece siyah bir Toyota park etmişti. Arabayı park ettikten
        toplu hücre olarak  kullanıldığı yazıyordu. Sadece bir yatağın   sonra indim ve krematoryuma  giden yolda sıra sıra dizilmiş
        sığabildiği hücrelerin içinde onlarca insan kalmıştı.   ağaçların  arasından  geçtim.  Yağmur  artık  çiseliyordu,  bu
                                                               yüzden etrafımı  gözlemleyerek yürüdüm. Sağımda Sovyet
        Aynı  tip  bütün  hücreleri  gezdikten  sonra  dördüncü   askerlerinin  anısına  bir  mezarlık  yapılmıştı.  Onun  hemen
        avlunun sonuna geldim. Burası örnek teşkil eden idamların   karşısında Yahudiler için bir mezarlık vardı. Hemen sağında
        yapıldığı  yerdi.  Yerde,  idam  edilmiş  mahpuslar  için  anıtlar   da krematoryum bulunuyordu. Bu krematoryum gerçekten
        bulunuyordu.  Haritaya  göre  1945    yılında  üç  kişinin   terk edilmiş gibiydi, bütün Terezin’den izole olmuş bir şekilde
        hapishaneden  başarısız  bir  firar  denemesi  sonrasında   boş bir arazide tek başınaydı.
        biri  tesadüfen  seçilmiş  bir    mahpus  ve  iki  firari  herkesin
        önünde örnek teşkil etmesi için idam edilmiş. Avlunun bu   Kapıyı sertçe ittim, ağır ve ahşap bir kapıydı. İlk başta çok
        yüksek    bölümünden  etrafımı  saran  hücrelere  baktıktan   eski  bir  kütüphaneye  girmişim  gibi    hissettim.  Etraf  loş
        sonra girişe doğru yürümeye başladım. Çok yorulmuştum ve   ışıklarla  aydınlatılmıştı,  karanlık  ve  gizemli  gözüküyordu.
        gördüklerimin benim için yeterli olduğunu düşünüyordum,   Solumda başka bir yere  giden bir koridor vardı ve sağımda
        daha  fazla  kalmak    istemiyordum.  Girişe  doğru  yürürken   küçük bir masanın başında yaşlı bir adam oturuyordu. Adam
        içini  görmediğim  binaların  numaralarını  okudum.  Yirmi   beni  güler yüzle karşıladı ve çok güzel bir İngilizceyle bana
        dokuz    numara  SS’lerin  konağıydı,  şu  anda  müze  olarak   krematoryumu gezerken yardımcı olabilecek bir  kart uzattı.
        kullanılıyordu. Otuz bir numara ziyaretlere kapalıydı,  ikinci   Kart  için  birkaç  dil  seçeneği  vardı  ama  Türkçe  yoktu  bu
        avluydu, otuz üç numaraysa kadınlara ayrılmıştı. Her birinin   yüzden Fransızca bilgileri içeren  kartı aldım. Kartı okumadan
        yanından geçerken başım yere  eğdim. Ben dördüncü avluyu   krematoryum salonuna girdim. Salona girer girmez gözüm
        gezerken  hafif  çiseleyen  yağmur  şimdi  çok  şiddetlenmişti.   kremasyon    fırınlarına  çarptı.  İki  büyük  fırın  odanın  tam
        Üzerimde  ince bir ceketin olduğunu hatırlayınca hızlandım   ortasında  duruyordu.  İkisini  arasında  odanın  arkasına
        ama  arkama  bakmadan  gidemedim.  Terezin  gözümde    uzanan bir koridor vardı. O an koridorun tam başında durmuş
        hep  acısını  yüreğinde  taşıyan,  terk  edilmiş  bir  yer  olarak   bir adam olduğunu fark ettim. Adam  elinde bana verilen
        kalacaktı. Çok sessiz ve karanlık.  Milli mezarlığın yanından   kağıtlardan biriyle durmuştu ve kremasyonları inceliyordu.
        geçerken  artık  koşmadım,  yağmurun  beni  ıslatmasın  izin   Adamın yanından  geçtim ve soldaki kremasyonun yanında
        verdim.  Mezarlığa bakarken cebimden haritamı çıkardım ve   durdum. Ahşaptan ve tuğladan yapılmıştı, vücutları koymak
        haritada yazılanları okudum, bu sırada otoparka  vardım ve   için demirden tekerlekli bir bölümü vardı.
        arabamı  çalıştırdım.  Yağmur  beraberinde  sisi  de  getirmişti
        bu yüzden biraz beklemeye karar  verdim. Otopark ücretini   Krematoryum,  gettodaki  mahkumlar  tarafından  inşaa
        ödedim ve sırılsıklam olan ceketimi çıkarttım. Uzun bir süre   edilmişti.  Yakma  görevleri  de  mahkumlara    verilmişti.
        gözlerimi    kapatıp  bundan  yıllar  öncesini  düşündüm.  Bu   Krematoryumun  yoğun  çalıştığı  zamanlarda  sekiz,  normal
        hapishane çoğu insanın bildiğinin aksine sadece  Yahudileri   çalıştığı zamanlardaysa dört  mahkum çalıştırılıyordu. Kağıdın
        bulundurmuyordu;  milliyetçi  isyanlara  katılmış  Almanların,   gerisini  okuduğumda  yazanları  aklım  almadı,  okumaya
        siyasi  meselelerde  devlete  karşı    gelmiş  insanların,   devam  edemedim. Rakamlara bakmak istemedim ve kağıdı
        çingenelerin,  eşcinsellerin,  savaş  esirlerinin,  suçluların,   cebime attım. Derin bir iç çektim, krematoryumun  devamını
        Sovyet asıllı vatandaşların  ve daha pek çok insanın bulunduğu   incelemeye başladım.
        bir  kamptı.  Ve  hepsinin  kamp  tulumlarının  üzerlerinde
        renklerine  göre üçgenler bulunurdu. Hatırladığım kadarıyla   Ben krematoryumu incelerken yanımdaki adamın kağıdı tam
        pembe  üçgen  eşcinsellerin,  kırmızı  üçgen  siyasi    suçları   önüme  düştü.  Adama  kağıdı  uzatırken    onun  kağıdının da
        olanların taktığı üçgenlerdi.                          Fransızca olduğunu fark ettim. Kağıdı ona geri verdiğimde
                                                               teşekkür etti. Merci dediğinde ona Fransız olup olmadığını
        Biraz  dinlenebildikten  sonra  yağmurun  bindirdiği  Terezin   sordum  ve  konuşmaya  başladık.  Krematoryumda  kimse





      12
   8   9   10   11   12   13   14   15   16   17   18